Vatikan XIII. yy, Rus ortodoksları XVII. yy, Bizans VIII. yy, Ermeniler ise son dönemlere kadar dualarını Türkçe gerçekleştiriyor ve bu dili “Tanrı dili” olarak kabul ediyorlardı. Türklerin müslümanlaşma süreci VIII. yüzyıldan başlar, X. yüzyıla kadar yoğun biçimde devam eder.Dualar Arapça edilirdi. Böylece, dünya dili olarak Türkçe zamanla ikincil konumuna gelmiştir. XX. yüzyılın başlarına kadar Türk topluluklarının birbirlerini anlama sorunu yoktu. “Nasrettin Hoca” dergisi neredeyse tüm Türk dünyasına yayılmıştı. Sonraki aşamada lehçeler ulusal devlet dillerine dönüşmeye başladı. Bu aşamada düşman devletler de kendi misyonlarını iyi icra ettiler. Öte yandan, tüm dünyada olduğu gibi Türk Şahları ve Sultanları da halk dilinde konuşmayı kendilerine yakıştırmadılar. Türk toplulukları konuştukları lehçelere göre isimlendirildi. Sonrasında yazıda ve dilde reformlar başladı. 1933 yılında Türkçeyle pek uyum göstermeyen Arap alfabesinin yerini Latin alfabesi aldı. Ama bu girişim Türk topluluklarında aynı süreçte başlamadı. Bu aşamada kültürel yabancılaşma hızlandı ve öyle bir hale geldiki birbirlerini anlamaları zorlaştı. Bu süreç Türkiye`de daha sıkıntılı yaşandı. 22 Eylül 1923 tarihli Dolmabahçe Sarayında Mustafa Kemal Atatürk başkanlığında gerçekleşen I Türk Dili Konferansına Akop Matayan (Dilaçar), Steoan Gurdikyan ve Kevork Simkeşyan dil uzmanları olarak davet edilmiş, onlardan Dilaçar Türk Dil Kurumu başuzmanı ve ilk genel sekreteri olarak çalışmalarını sürdürmüştür. Devamında Dilaçar alfabeden birkaç harfi çıkararak (x, ə, q) toplum için yeni “dil” icat etmiş ve toplumu bu dil ile konuşmaya zorlamıştır. Şair Sabir Aliyev`in mısralarıyla söylersek:
Dağ dilimi kaya, kaya kırıplar
Yerinde bir kül tepesi yapıplar
Dişlerini çekip aslandan alıplar
Ben bu dile ilaç için gelmişim...
Konuya ilişkin dil uzmanlarının kendi açıklamaları bulunmaktadır. Araştırmalarımıza göre Türk toplumlarının entegrasyonunu gerçekleştirmek için ilk koşul onda ses uyumunu tam gerçekleştirecek bir alfabenin oluşturulmasıdır.
İpek Yolu Turan`ın şah damarı olmuştur. Günümüzde Büyük İpek yolunun “Tek kuşak tek yol” projesi kapsamında canlandırılması Turan fikrinin yeniden gündeme gelmesinde etkili oldu. Bu fikrin temsilcileri yüzyıldan fazla zaman geçmesine rağmen XX. yüzyılın başlarından beri çalışmalarına devam etmiş romantik türkçülerin etkisinden kurtulamamış, soruna çağın şartlarına göre bakmayı pek denememişlerdir. Konuya hala fars şairi Firdevsinin “Şahname”sindeki “Turan” çerçevesinden bakıldığında, Turan`ın Firdevsi tarafından seslendirilmiş mifsel bir devlet olduğu görülmüştür. Oysa, Firdevsinin Turan`la paralel seslendirdiği “İran” adlı efsaneleri günümüzde bir devlet kimliğini yansıtmaktadır.Yani, farslar bin sene boyunca bu fikri kalplerinde taşıyarak onu hayata geçirmişlerdir. Yahudiler de Teodor Herzel`in onlara sunduğu “Sionizm” fikrini 50 sene kalplerinde yaşattıktan sonra İsrail devletini kurmayı başardılar.
Çin`in “Tek kuşak tek yol” projesi, özellikle de Çin-Orta Asya-Batı Asya (CCWAEC) ve Çin-Moğolistan-Rusya (CMREC) ekonomi koridorları bize Turan fikrini gerçekleştirmek için olumlu bir fırsat sunmuştur.
Öncelikle bu konunun altını çizelim. Batılıların “Grand Tatarya”, Rusların “Velikaya Tatarya”, farsların “Turan”, Müslüman-Türklerin “Türkistan” dedikleri Büyük Türk Devleti hiç bir zaman ütopya olmamış, 1770-lere kadar devam etmiştir. Bu gerçeği tarihi haritalar, semboller, bayraklar ve hükümdarların çok sayıda mektubu kanıtlar niteliktedir. Aslında konu, bize okullarda aktarılan ve Orta Asya sınırlarıyla örtüşen Türkistan`la sınırlı değil. Daha da önemlisi, konu lise ve üniversite dersliklerinde öğrendiğimiz İskitler, Hunlar, Göktürkler`in oluşturdukları devletlerden ve onların yüzölçümlerine ilişkin hayali haritalarla da sınırlanmamaktadır. Konu, XVIII. yüzyılın ikinci yarısına kadar devam etmiş, bir dizi Batılı ülkeden, özellikle de Moskova knyazlığından haraç toplayan büyük devletlerle ilgilidir.
Rusya Devlet başkanı Vladimir Putin`in yakın günlerde gündeme getirdiği tarihi bilgiler üzerinden gizlilik perdesinin kaldırılması ve Rusya okullarında okutulan resmi tarihin siyasi amaçlarla tahrif edilmesi Rus-Türk ilişkilerine yeniden bakmayı ve ortak jeopolitik çıkarları yeniden değerlendirmeyi zorunlu kılmıştır. Bu açıklama, devlet başkanının desteği ile Rus işadamı Alişir Usmanov`un dünyanın çeşitli yerlerinden edindiği ve Rusya`ya getirdiği, Avrupa ve Rusya`da yayınlanmış hatiraları dikkat odağına yerleştirmiştir.
Çin`le başlayıp Avrupa`nın derinliklerine kadar uzanan koridorların her ikisi de Kazakistan`dan geçiyor. Birinci yol Çin-Kazakistan-Türkiye-AB, ikinci yol Çin-Moğolistan-Kazakistan-Rusya-BeyazRusya-AB güzergahlarını içine alarak Kazakistan`a “kilit ülke”konumu vermektedir. Söz konusu ülke şehirlerinin her iki güzergah üzerinde örnek şehir kapsamında smart şehirler yani akıllı şehirlere dönüştürülmesi planlaştırılmaktadır.
“Tek kuşak tek yol” projesinin gerçekleştirilmesiyle Avrasya`nın, özellikle de Turan topraklarının önemli merkezlerden birine dönüştürülmesi Kazakistan`nın kendi demiryolu ağlarını yenilemesinde büyük katkı sağlamıştır. Nitekim 2017 yılında ülke demiryolu ağlarının toplam uzunluğu 16.614.3 km idi. Bu yolların altı bini çift yönlüdür. Yaklaşık beş bini elektrikle çalışmaktadır. Başlıca yolların çevresel uzunluğu 18,8 bin km, istasyonlarla birlikte özel yolların uzunluğu 6,7 bin km karedir. Kazakistan ulaşımında tren yolları büyük öneme sahiptir.Yük taşımacılığının %68`i, yolcu taşımacılığının da %57`si demiryolları aracılığıyla gerçekleştirilir. Demiryolları sanayisinde 2013 verilerine göre 160 bin işçi çalışmaktadır. Bu veri, Kazakistan nüfusunun %qtarafından yönetilmekte, ufak bir kısmı ise Maden ve Petrol Sanayi Kurumlarının denetimine bırakılmıştır.
“Tek kuşak tek yol” projesinde (CCWAEC) Kazakistan`dan sonra ikinci önemli ülke Azerbaycan`dır. Proje bu iki ülkenin demiryolları ağlarını bütünleştirir. Nisan 2017 tarihinde Kazakistan cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev`in Azerbaycan ile resmi temasları kapsamında Azerbaycan Demiryolları(QSC) ile Kazakistan Demiryolları Ulusal Şirketi arasında lojistik ve ulaşım araçlarının yapımı içerikli stratejik ortaklık hakkında anlaşma” imzalanmıştır.
Gerek Azerbaycan`da gerekse de Kazakistan`da ulaşım altyapısının onarılması, transit aktarımların hızlandırılması yönünde ciddi çalışmalar yürütülmektedir. Bakü Uluslararası Deniz Ticaret Limanı, Bakü-Tiflis-Kars demiryolları hattı, özellikle de Kazakistan Demiryolları ve Limanları bu yönde işbirliği ve ortak projelendirmelerin ana noktalarıdır.
Son dönemlerde Azerbaycan`da denizcilik alanında yürütülen kapsamlı reformlar, bu alanda devlet teşviki, donanmanın yenilenmesi yönünde yapılan çalışmalar konunun kapsamını aydınlatmaktadır. Bilindiği gibi , Doğu-Batı uluslararası ulaşım güzergahları arasında en kısa yolun ülkelerimizin topraklarından geçmesi, her iki ülkenin mevcut ulaşım potansiyelinden daha verimli yararlanabileceğini ortaya çıkartmıştır.
Tüm bu belirtilen hususlarda Turan`ın ekonomik altyapısını oluşturacak teknolojik donanım ve ulaşım projeleri gözden geçirilmelidir. Bu açıdan Bakü-Tiflis-Kars Demiryolu ağının önemi özellikle belirtilmelidir.
20 Ekim 2017 tarihinde kullanıma açılan bu ağ, Azerbaycanın başkenti Bakü şehrinden hareketle Gürcistan`ın merkezi Tiflis ve Ahalkelek şehirlerine uzanarak oradan Türkiye`nin Kars şehrine varmaktadır. Projenin amacı Türkiye ve Azerbaycan`ı (bu yolla da Merkezi Asya ve Çin`i Avrupayla) demiryolu ağı aracılığıyla buluşturmaktır. Özetle bu ağ Azerbaycan`la Türkiye`yi birleştirmiş, öte yandan Çin-Orta Asya–Batı Avrupa arasında ortak bir hat oluşturmuştur. BTK ağının açılması Asya`dakı ürünlerin Avrupa`ya taşınmasını 15 gün gibi oldukça kısa zaman dilimine indirgemiştir. Mincivan-Nahçıvan-Kars demiryolu ağı işlevsellik kazandıktan sonra bu mesafe daha da kısalacaktır.
Turan ekonomik platformunu oluşturacak donanım ve ulaşım projelerinden biri de Yavuz Sultan Selim köprüsüdür. İsmini Osmanlıların dokuzuncu hükümdarı ve ilk Türk-İslam halifesinden alan ve boğazın kuzey yamacında inşa edilen Yavuz Sultan Selim köprüsü veya Üçüncü Boğaz Köprüsünün bir ayağı Avrupa`da Sariyer`in Garipçe semtinde, diğer ayağı ise Anadolu yakasında Beykoz`un Poyrazköy semtinde konumlandırılmıştır.
Söz konusu köprü Boğaz`da bulunan ilk iki köprünün trafik yoğunluğundan dolayı yeteri kadar hizmet sunamaması gerekçesiyle inşa edilmiştir. Çinden Avrupa`ya dek uzanan ve aynı zamanda devam etmekte olan Turan`ın iki şah damarından birini oluşturan Çin-Orta Asya-Batı Avrupa (CCWAEC) hattının bir diğer önemi de onun günümüzde Çin denetiminde bulunan Doğu Türkistan`dan, yani Uygur topraklarından geçmesidir.
Projenin amacı Hazar denizinin dibinde geniş çaplı aktarımların yapılmasına olanak tanıyan magistral iletişim hatlarının çekilmesi ve Avrupa ile Asya arasında Azerbaycan aracılığıyla Dijital İpek Yolu (Digital Silk Way) hattının oluşturulmasıdır.
Turan`ın siyasal altyapısını oluşturacak kurumlar, onun ekonomik altyapısını oluşturacak donanım ve ulaşım projeleri kadar önemlidir. Bu kapsamda 3 Ekim 2009 tarihli Nahçıvan şehrine temelleri atılmış Türk Keneşi`nin, diğer bir anlatımla Türk Birliğinin varlığını dikkate almalıyız.
Türk Birliğinin üç merkezi bulunmaktadır: İstanbul, Bakü ve Nur-Sultan. İstanbul denetim merkezi, Bakü Parlamenter merkez, Nur-SultanTürk Bilgi merkezidir.
Turan kurulduktan sonra TürkPA tarafından yönetilecektir. Onun Bakü`de yerleşmesi, şehrin gelecekte Turan merkezi olma olasılığını gündeme getirmiştir.
Böylece, Turan`ın kurulması yönünde epey bir ilerleme katedilmiş ve daha da önemlisi mevcut uluslararası ortam bu fikri aşamalı biçimde gerçekleştirmek için olanak sunmuştur. Şimdilik bu süreç tüm Türk devletlerini kapsamamakta ve Rusya bünyesinde bulunan Türk topluluklarını ve özerk yapıdakı toprakları içine almamaktadır. Ama onların da bu genel sürece katılması yönündeki girişimler sürdürülmekte ve bu çalışma Türk ülke ve topluluklarını ortak kültürel çatıda birleştirmeyi hedefleyen Uluslararası Türk Kültür Oluşumu (TÜRKSOY) kapsamnda yürütülmektedir.
Oluşum yapı olarak iki birime ayrılır: kültür ve sanat etkinliklerinin ortak düzenlenme birimi; yürütme ve hukuki temsilciler birimi. TÜRKSOY`un başlıca hedefleri şunlardır:
- Türk dilinde konuşan halklar, ülkeler ve uluslar arasında kültürel ilişkilerin geliştirilmesi;
- Türk medeniyet örneklerinin araştırılması, öğrenilmesi, korunması ve dünyaya ulaştırılması;
- Türk uluslarının kültüründe tarihsel, politik ve coğrafi etkenlerden ve yabancı ülkelerin etkilerinde oluşmuş farklılıkların giderilmesi;
- Türk kültürünün bütünlüğünü kanıtlamak;
- Türk kültürünü diğer kültürlerin zararlı etkilerinden arındırılması ve onun kendi temellerine oturtulması;
- Coğrafi bakımdan geniş yüz ölçümüne sahip Türk devletleri ve toplumları arasında alfabe ve dil birliğinin oluşturulması;
- Dünya medeniyetinde önemli yer tutan Türk medeniyetinin diğer coğrafyalarda da yayılması;
- Türk medeniyet, sanat ve arşiv belgelerinin korunması amaçlı merkez kurulması;
- Türk Dünyası`nın ünlü tarihi kimliklerinin, bilgin, şair ve yazarlarının, ayrıca diğer önemli şahsiyetlerinin dünyaya tanıtılması.
Türk Akademisi adlanan ve merkezi Nur-Sultan`da bulunan söz konusu kurumun veya merkezin karşısında duran hayati konuların başında ortak Türkçe ve ortak alfabesinin oluşturulmasıdır.
Ortak Türk alfabesi – Türk dillerindeki sade sesleri esas alarak ve aynı kaynaktan çıkan dilleri sınıflandırarak tüm seslerin yer aldığı alfabe sistemidir. Hâlâ ortak bir düzene oturtulmamasına rağmen alfabenin büyük bir kısmı tamamlanmıştır. Türk Keneşi tarafından kabul edilen ve onaylanan ortak Türk Alfabesi 34 harften oluşmaktadır.
Ortak Türk elifbası
Yürütülen çalışmalardan biri de Türk dillerinin ortak söz hazinesinin oluşturulmasıdır, ki bu alanda da ciddi araştırmalar yapılmıştır. Söz hazinesi mevcut Türk dillerinde ortak sözlerin, çeşitli şive ve lehçelerdeki duru türkçe sözlerin toplanmasını gerektirir. Oğuz Türklerinin nüfus bakımından etkin olması Oğuz lehçelerine (Türkiye, Azerbaycan, Türkmen, Gagauz, Horasan, Kaşkay ve d.) öncelik oluşturmaktadır.
Öte yandan son yıllarda Türkiye Türkçesinin tüm Turan coğrafyasında hızla gelişme kaydetmesi, doğal yolla ortak iletişim diline dönüşmesi gözlenmektedir. Ancak Dil Devriminden sonra bu dil alfabe anlamında yapay biçimde Kök Türkçeden hızla uzaklaşmış ve bir dizi zorluklar ortaya çıkmıştır. Bunun da giderilmemesi önemli sorunlardan biridir.
Kuşkusuz Türkiye`de ortak Türk alfabesinin kabul edilmesi ve ortak kelime hazinesinin oluşturulmasıyla bu durumun hızla değişeceği öngörülmektedir. Türkiye Türkçesi alfabesinde “ə”- -ä, Ň, - ň ve –X. –x gibi seslerin kaldırılması büyük yanlıştır. Aynı zamanda özel isimlerde sözü ekten ayıran “`” ayracın bulunması lüzumsuzdur ve diğer Türk toplulukları için bu durum gereksiz sorun oluşturmaktadır. Bazı özel isimlerin de alıntılandığı dilde yazıldığı gibi aktarılması pek kabul edilir bir durum değildir. Örneğin Türkiye Türkçesinde “William Shakespeare” gibi aktarılan ve İngiliz dilindeki yazılımın korunması Anadolu`da ve diğer Türk dillerinde yaygın biçimde “Ulyam Şekspir” veya “Vilyam Şekspir” gibi okunmakta ve seslendirilmektedir. Ve bu seslenme biçimi daha doğru kabul edilmektedir.
Dil Devriminin Türkiye Türkçesine vurduğu darbelerden biri de bu dilde bir dizi sözlerin yazılış ve telaffuzu sırasında ortak aheng uyumunu bozmasıdır. Bu uyuma göre sözlerin bir hecesindeki sesliler ince ve kalın olarak uyum sergiliyor. Türkiye Türkçesinde ise bu uyum pek önemsenmiyor. Örneğin “elma” (alma), “elmas” (almaz) gibi.
Ama, Türkiye Türkçesinin ortak Türk diline dönüştüğü, günümüzün gerçeğidir. Bundan dolayı, bu dilin ve alfabenin yeniden gözden geçirilmesi gerekmektedir.
doç.dr. Hüseyn Artıkoğlu